20 Kasım 2010 Cumartesi

İngiltere-Fransa Çatışması ve Capello'nun Acizliği

Çarşamba gecesi tüm dünyanın gözü Londra'nın merkezindeki Wembley'deydi. Tribünleri dolduran binlerce üç aslan sempatizanları, göze hoş gelmeyen futbolun yanında birde son dönemde yeni bir yapılanmaya giden Fransa'ya 2-1 mağlup olmayı acıyla izlediler.
Maçtan önce Laurent Blanc sonucun değil, oynanan futbolun önemli olacağını belirtmişti ve genç hoca istediğini aldı. Blanc'ın Fransa'sı hem muhteşem bir futbol ortaya koydu hem de 2-1'lik skorla Paris'e döndü. Kadrolar maçın sonucunu belli eder nitelikteydi: (4-3-3)Foster, Jagielka, Ferdinand, Lescott, Gibbs, Barry, Henderson, Walcott, Milner, Gerrard, Carrol. (4-3-3)Lloris, Sagna, Rami, Mexes, Abidal, Nasri, M'Vila, Gourcuff, Malouda, Benzema, Valbuena. Ayrıca olağanüstü performans ortaya koyan Nasri ve İngiltere defansının arasında kaybolup giden Valbuena maçın yıldızlarıyıdı. İngiltere'de ise Gerrard'dan başka sahada olan yoktu. Fransa 90 dakika üstünlük kurdu ve maçı hiç bırakmadı. Benzema ve Valbuena klaslarına yakışır goller attılar ama sonradan oyuna giren Spurs'lu Crouch her zamanki gibi işini yaptı ve bir yan toptan golü buldu 2-1.

Hadi Blanc'ı anladık, adam yeniden bir Fransa yaratmanın peşinde ve göze hoş gelen bir futbol oynatmak istiyor. Bunun için 4-3-3'le sahaya çıktı, nitekim başarılı da oldu. Ama Capello, 4-3-3 senin neyine, hem klasik İngiliz sistemine aykırı, hemde sen İtalyan'sın, bu kadar da hücum olmaz ki kardeşim. Ha bu eleştririlerime kulak tıkayıp nasıl olsa bu bir hazırlık maçı diyorsan Gerrard'ın sahada ne işi var? Bu maçı ciddiye aldığı için Gerrard'ı sahaya sürmüş diyenleri duyar gibiyim. Evet haklısınız Capello bu maçı ciddiye aldı. Ama birkaç genci de oynattı ve aslında ciddiye almadı. Ya Fransa'yı önemsiyor, ya da önemsemiyor? Ve bir üçüncü seçenekse Capello ne yaptığını bilmiyor? Siz ne dersiniz?

Blokları Bağlayan Adam: Önlibero

Son yıllarda futbol kamuoyunun, futbol yorumcularının ve teknik adamların ısrarla üzerinde durduğu bir oyuncu türü var: Oyunun iki yönünü oynayan oyuncular... Bütün takımlar bu tür oyuncuların peşine düşüyor, bu gibi oyuncuların sayısı arttıkça takımlar daha başarılı oluyor. Bu oyuncuların en çok ihtiyaç duyulduğu pozisyonsa kuşkusuz defansif orta saha ya da önlibero diye adlandırılan mevki. İbrahim Altınsay'ın deyimiyle ''savaşkan orta saha.''
Öncelikle önlibero diye anılan futbolcuların oyun içindeki temel işlevlerinden söz etmekte yarar var. İyi bir orta saha kurgusunun oluşmasında yapılması gereken organizasyon, farklı yetenek türlerini doğru bir oyuncu dizilişiyle harmanlamak. Süratiyle oynayan olacak, topu kısa sürede forvet oyuncusuna servis eden olacak, hava hakimiyeti olan olacak, savunma yönü güçlü olan olacak, oyunu kavrama özelliği olacak. Bu bilgileri sıralamamın nedeni, önliberodan söz ederken sadece oyunun hamaliye yönüyle uğraşan oyuncuyu tanımlıyor olmamın altını çizmek. Hollanda Futbol Federasyonu'nun antrenör eğitim programlarında önliberonun görevleri, topun ne zaman, kimin ayağında bulunduğuyla ilişkilendirilerek tarif ediliyor.
Top kendi takımındayken: Sahadaki boş koridorları görüp, takımı gole en hızlı şekilde yaklaştıracak ilk pası çıkarmak. Boşluk kanatlardaysa kanatlara, savunmanın arkasındaysa üçüncü bölgeye atmak. Diğer seçenekse top kullanabileceği alan varsa driplingle topu karşı alana geçirmek.
Top rakipteyken: Topun bulunduğu yere göre topla kale arasında en doğru pozisyonu almak ve topu takımına kazandırmak için hamle yapmak.
Topu kaptırdığı an: Takım savunmasının o anki yerleşimine göre açık veren bölgeyi hızlı bir şekilde destekleyerek, topu kullanacak rakip oyuncu üzerinde organize baskı oluşturmak.
Hollanda Futbol Federasyonu'nun bu tanımı son derece önemli çünkü futbol literatürünün göze en hoş gelen yaklaşımlarından Total Futbol'u Total Futbol yapan, bu tarife uygun oyuncuların saha içindeki aktifliği oldu. Belki de tarihin en iyi önliberosu olarak kabul etmemiz gereken Frank Rijkaard, Portakalların 1988 Avrupa Şampiyonası başarısının mimarlarından biriydi. Daha sonra Rijkaard'ın da aralarında bulunduğu Hollandalılar, Milan'a tarihinin en güçlü dönemini yaşattı.
Tabii ki bu tür oyunculardan yararlanan tek ekol, Hollanda ekolü değil. Brezilya'nın 1994 yılında kazandığı Dünya Kupası şampiyonluğunda, Parriera'nın kontrollü futbolunun kilit oyuncusu, hala en iyi önliberolardan biri olarak kabul edilen Dunga'ydı.
1998 Dünya Kupası'na gelindiğinde önlibero mevkisi açısından mercek altına alınması gereken takım Fransa. Arsenal'da Emmanuel Petit-Patrick Vieira duvarını ören Arsene Wenger'in ülke futboluna yaptığı en önemli katkı belki de bu futbolcuları yanyana oynatmak oldu. Aime Jacquet yönetimindeki Fransa'nın favori Brezilya'yı alt etmesindeki en önemli etkenbu ikili oldu.
2006 yılına geldiğimizde Dünya Şampiyonu İtalya olurken, önliberolar arasındaki en havalı isim Gennaro Gattuso'ydu. Gattuso'nun bitmek tükenmek bilmez enerjisi, zaten takım savunmasına yatkın olan İtalya ve Milan gibi takımlarda çok daha verimli hale geldi.
Sonuç olarak, yaklaşık 25 yıldır kulüpler ve ülke takımları önliberoların etkinliğiyle kupalara, başarılara yürüyor. Oyunun en sıkıştığı alanda; ikinci bölgede topu takımında tutmayı sağlamak, günümüz futbolunda başarının anahtarı.